Monday, June 13, 2011

Paris'te Gece Yarısı

Fotoğraf makinamı hep hazır durumda tutmam gerekiyor bu şehirde. Örneğin elinde Anna Karenina'sıyla yokuş yukarı yürüyen en fazla on iki, bilemedin, on üç yaşındaki çocuğun resmini buraya koymak çok isterdim. Ben otobüsten ona takdir eden gözlerle bakarken o, izlendiğinden habersiz, kitabına sıkıca sarılmış, arkadaşına bir şeyler anlatıyordu. Portage Bay üzerindeki köprüden geçerken gördüğüm maviliği sözcüklerle anlatmak da güzel olur; ama siz de görün isterdim. Harvard Exit sokağının kuzey ucundaki sessiz, sakin evlere, güzel yeşil bahçelere sizlerin de gözleriniz doymak bilmesin isterdim. Evden çıkarken sanki çok olağan bir dünyaya adımımı atacakmışım gibi çıkıyorum, göreceklerimi, alacağım zevki hiç düşünmeden. Temiz havasını her soluduğumda, sanki derinlik sarhoşluğuna tutulmuşum gibi büyüleniyorum, deniz seviyesininin en az on metre üzerinde olmama rağmen. Bu sabah bu gidişe bir son vermek gerek deyip çıkardım makinamı çantamdan ve yüzümü döndüğüm ilk yerin resmini çektim.



Bütün gün çektiğim tek resim de bu oldu.

Bu arada bu akşam Woody Allen'ın Paris'te Gece Yarısı filmine gittim. Bana nedense Melinda ve Melinda'yı hatırlattı. Nedense diyorum da aslında tipik bir Allen filmi olduğundan. Paris'e hiç gitmedim. Canım arkadaşım T. B. ve sevgili eşim S. E., sizi kıskanıyorum.  Gidin görün derim filmi, geldiğinde sizin oralardaki sinemalara (festivallerde görmediyseniz tabi).

No comments:

Post a Comment