Thursday, August 12, 2010

Idaho ve Montana

Sabah sekizden gece on ikiye kadar yoldaydık. Bu sefer erken kalkmayı başardık ve hemen yola koyulduk. Washington eyalet sınırında bizi Idaho karşıladı. İlk önce çok kurak ve düz görünen eyalet daha sonra yemyeşil bir cennete dönüştü. Aşağıdaki gölden Montana'ya girmeden yaklaşık iki saat önce geçtik.


Yolun bu kısımdan sonrası oldukça sıkıcıydı. Ağaçlar seyreldi, sonsuz bozkırlar karşımıza çıktı. Öyle yerlerden geçtik ki iç sıkıcı Amerikan filmlerinde görmüşsünüzdür. Jennifer Lopez'in de oynadığı "U-Turn" mesela. Tuvalet molası vermek ve öğlen yemeği yemek için çok küçük bir kasabada durduk. Kasabanın sadece bir sokağı vardı. Telefonlarımız çekmiyordu. Zar zor yarısını yiyebildiğim bir salata ile ufak bir bardak çorba içtim.  Akşam ona kadar da başka bir şey yemedim. Bu küçük kasabadan çıkca yolda "Testicle Festival" afişleri gördük. Sanırım Montanalılar boğalara takmış durumdalar. Bu da ne ola ki diye düşünürken tesadüfen bu festivalin yapıldığı yerde durduk tuvalete gitmek için; ama benim gözüm pek tutmayınca mekanı, hemen kendimizi yola vurduk. Bu güzide yerin fotoğrafı da hemen bu cümlenin altında!



Uzun bir gün oldu bu gün. Yolun bir kısmında yağmur yağdı gök delinmişcesine. Akşam Billings diye bir yerde kalacaktık. Saat dokuz gibi vardık oraya; ama gittiğimiz bütün oteller doluydu. İnin cinin top attığı yerde neden bu kadar insan var diye merak ettik. Meğer bir konser varmış civarda. Kimin konseri diye sormadım. Bir de eyalet fuarı yapılıyormuş yılın bu zamanı. Otellerde yer bulamayınca birkaç saat daha yol gitmek zorunda kaldık. Nihayet bedava kahvaltı ve interneti olan bir motel bulduk. Sabah yine erken kalkacağız. 

Bu arada yaptığımız planın gerisinde olduğumuz için Yellow Stone Milli Parkı'na gitmemeye karar verdik. Umarım önümüzdeki yaz oraya küçük bir kaçamak yapabiliriz.



Wednesday, August 11, 2010

Doğu Washington

Dün gece saat beşte yattık. Ne kadar çok eşyamız varmış meğer! Ivır zıvırın toparlanması, evin temizlenmesi derken çok yorulduk. Sabah erken kalkarız diyordum; ama beşe kadar popomuzun üstüne oturamadığımız için ne kadar uyusak kardır deyip saat ona kadar uyuduk. Yataktan çıkar çıkmaz hemen işe koyulduk. Kalan eşyaların toplanması, evi süpürmek, elektronik aletleri geri dönüştüren fabrikamsı yere gitmek, çöpe atılacak eşyaları, para ödeyip (30 dolar) atabildiğimiz yere gidip, evimizi ev sahibine depozitomuzu alabilmek için göstermek derken saat akşam beş oldu. İptal ettirdiğimiz kablolu televizyon ve internet servisinin bize sağladığı modem ve uzaktan kumandayı da Microsoft'un ofisinin bulunduğu Redmond'a götürmemiz gerekti. Uzuuun bir kuyruk vardı orada. Nihayetinde bizi doğuya götürecek eyaletler arası otobana (Interstate 90) saat yedi gibi varabildik. O yorgunlukla fotoğraf falan çekemedim. Zaten hava karardı biz yola çıktıktan bir-iki saat sonra. Bu akşam şöyle kısacık bir rapor vereyim dedim nerede olduğumuzla ilgili. Dört saat boyunca, saatte yetmiş mille yol aldıktan sonra hala eyaletten çıkabilmiş değiliz. Yarın Spokane'den geçip (Washington eyaletinin en doğusundaki şehir) Idaho'ya geçeceğiz. Oradan da ver elini Yellow Stone Milli Parkı. Orada bol bol fotoğraf çekeceğim.

Benden şimdilik bu kadar. Yorgunum ve uyumak istiyorum.

Saturday, August 7, 2010

Seattle'da Son Üç Gün

Seattle'daki son hafta sonumuz geldi çattı. Taşınmamıza bu kadar az kala bütün eşyalarımızı toplamış oluruz diye düşünüyordum; ama her zamanki gibi işlerin sadece yarısını tamamladık. Evimiz darmadağın. Yapılacak tonlarca iş var. Gündüzlerimizi tembellikle gecelerimizi de temizlik ve toparlanmakla geçiriyoruz. Aşağıdaki fotoğraflarda evin ne kadar dağınık olduğunu görebilirsiniz.




























Tabi bu gördükleriniz sadece dağınıklığın bir kısmı. Daha yatak odası ve ofis var karman çorman olan. Dolaplarımızı boşaltmamız, banyoyu toparlamamız ve tabak çanağımızı kırılmamaları için özenle paketleyip kutulara yerleştirmemiz gerekiyor. 

Seattle'a tam dört yıl sonra veda etmek benim için hiç de kolay değil. Seattle'a geldiğimde adı Bainbridge olan, Seattle'dan yarım saat uzaklıktaki bir adada yaşıyordum. O zamanlar sürekli yağan yağmuru, otobüse yetişmek için koştura koştura çıktığım yokuşları, kötü kokulu otobüsleri hiç sevmemiştim. Labaratuarda beraber çalıştığım arkadaşıma nasıl hep Amerika'nın doğu yakasında yaşama hayalleri kurduğumu, özellile Boston'a gitmek istediğimi söyleyip duruyordum. Bir buçuk yıl o adada yaşadıktan sonra şu anda yaşadığım apartmana taşındım. Oturduğum mahalleye alışmam hiç de uzun zaman alamadı. Etrafımızdaki kafeleri, barları, restoranları keşfetmem, her yere yürüyerek gidebileceğim gerçeği, zamanla aşinalaştığım yüzler bana Seattle'ı sevdirdi. Havasının, suyunun kıymetini anlar oldum. Özellikle geçen yıl eşimi ziyaret için gittiğim Boston'da kışın ne kadar soğuk olabildiğini görünce Seattle'a daha da bir bağlandım. O yüzden şimdi elveda demek çok zor geliyor. Gözlerim doluyor. Her gün yürüdüğüm sokakların en önemsiz gibi gözüken ayrıntılarına bile uzun uzun bakıyorum her şeyi aklıma kazımak için. Eşyalara ve mekanlara bu derece bağlı olmak bilmem sağlıklı mı; ama elimde değil. Her veda hayatımın önemli bir bölümünü geride bıraktığım anlamına geliyor. Yeni bir mecaraya başlamakla aynı şey bu; ama tamamen güle güle demeden, arama o alışıp bağlandığım yerle en az yüz kilometre koymadan ileriye bakamıyorum işte. Gitmeden son bir defa yapmadığım şeylere hayıflanıp duruyorum. Örneğin Bainbridge'e bir kez daha gitmek isterdim. Pasifik'in insanın ensesini diken diken eden sularına ayaklarımı bir kez daha sokmak isterdim. Union ve Washington göllerinde bir kez daha yelkene gitmek isterdim. Şimdi bunların hiç birine zaman kalmadı. Tek avuntum gelecek yazı burada geçirecek olmamız. 

Salı sabahı yola çıkmadan önce, daha önce resmini buraya koyduğum Cafe Niko'yu uzun bir süreliğine son kez içeceğiz. Sonra Idaho, Montana, South Dakota, Wisconsin, Illinois, Michigan, Ohio, Pennsylvania ve nihayet New York'tan geçerek Massachusetts'te varacağız. Eğer üşengelik etmezsem ve internet bağlantım olursa size yolumun geçtiği yerlerden yazıp sizinle fotoğraflarımı paylaşmak istiyorum.

Şimdi işimin başına geri dönmem gerekiyor. Bana şans dileyin!