Seattle'a yaz geldi. Kışlık mantolar hala üzerimizde. Yanımızdan atkılarımızı ve şemsiyelerimizi eksik etmiyoruz. Gün oluyor rüzgar iliklerimize işliyor. Çok da şaşırlacak bir şey değil bu tabi. Seattle, Amerika'nın kuzey batısındaki değer yerler gibi nazlanarak bırakıyor kışı geride. Hava kötü olunca da çalışmak daha kolay oluyor. Dolayısıyla ben bu soğuk havayı nimetten sayıyorum; çünkü Seattle'dan ayrılıncaya kadar bitirmem gereken tonlarca iş var.
Yaklaşık bir ay kadar önce hani şu harıl harıl çalıştığım sınavımı geçtim. Yani artık resmi olarak doktora adayıyım. Sınavı geçtiğimden beri içimde büyük bir huzur var. Artık doktora tezim için veri toplamaya başlayabilirim. Veri toplamaya başlayabilmek demek, elimde çalışır durumda olan bir deney programı olması demek. Neyse ki programdan da önemli olan, nasıl bir deney yapmak istediğini bilme aşamasını çoktan geçtim. Ne yapacağımı biliyorum. En kısa zamanda programlama yapmam gerekiyor. Kolları çoktan sıvadım bu iş için. Önümüzdeki hafta da programı çalışır hale getirmek istiyorum ki bir an önce pilot çalışmamı yapabileyim. Her şey yolunda giderse (ekranın kalibre edilmesi, göz hareketlerini takip eden sistemin programa yerleştirilmesi vs.) veri toplamaya başlamam an meselesi.
Bu, işin benim kendi araştırmamı ilgilendiren kısmı. Bir de yaz boyunca para kazanmak için yapmam gereken iş var. Amerika'da oldukça tanınmış bir bilim kadını var; Davida Teller. Benim danışmanım Davida'yla uzun yıllar çalışmış. Davida çok yaşlı ve hasta. Sağlığı kötülemeden önce bir ders kitabı yazdı; ama kitabı yayımcıya gönderecek hale sokamadan iyice hastalandı. Benim danışmanım da bu işi üzerine aldı. Bana da ona yardım etmek düştü. Şimdi bu kitabın figurlerini tarayıp, bilgisayara aktarıyorum. Bir de belgeleri word'den LaTex diye bir programa geçiriyorum. Bu arada LaTex'i herkese tavsiye ederim. Biraz kodlama gerektiriyor; ama word'den bin kat iyi.
Ağustosun sonunda eşimle beraber, eşyalarımızı yükleyeceğimiz kiralık bir kamyonetle Boston'a yola çıkacağız. O zamana kadar bu işleri halletmem gerekiyor. Tabi evin toparlanması, beraberimizde götürmek istemediğimiz eşyaların satılması ve Seattle ve civarında görmek istediğimiz yerlere gitmemiz hep zaman ve enerji alıyor. Bakalım her şeyi her zamanki gibi son ana bırkmadan halledebilecek miyiz.
Gelelim hafta sonu kaçamaklarına. Geçtiğimiz hafta sonu Kanada'ya gittik. Vancouver Seattle'dan üç saat uzaklıkta arabayla. Normalde Türk vatandaşlarından vize istiyorlar; ama benim yeşil kartım olduğu için elimi kolumu sallaya sallaya girdim ülkeye. Hava ağzımızı açık bırakacak kadar güzeldi. Vancouver Seattle'dan daha büyük bir kent. Kentin içi su dolu. Yani İstanbul gibi denizle cevrili ve deniz karanın içine kadar giriyor (Haliç gibi). Sahil kenarlarında çok güzel parklar var. Ayrıca dağlar da kente çok yakın. Seatlle da deniz ve göllerle çevrili; ama sahil kenarları hep kişilere ait ya da marinalar var. Parklar, meydanlar ve kafeler, Amerikalıların zevksizliginden midir nedir, herkesin zevk alacağı mekanlara kurulmuyor. Örneğim burada özel sahiller var. Yani, adamın biri bir sahili satın alabiliyor. Öyle olunca da halkın bu sahilden faydalanması mümkün olmuyor. Kanada'da bu durum nasıl bilmiyorum; ama sanırım sahilleri halkın kullanabileceği gibi planlıyorlar. Yani sadece zengin birkac kişi değil herkes sahilde oturmanın, aileleriyle piknik yapmanın keyfini çıkarabiliyor.
Yakın bir zamanda yine hafta sonu kaçamağına çıkacağiz. Bu sefer rotamız Washington eyaletinin ünlü San Huan adaları.
Bu arada yukarıdaki fotoğraf beim ofisimden. Bilgisayar ekranımın hemen yanında bir pencere var. O yüzden parlak fotoğrafın sağ tarafı.