Sunday, February 28, 2010
Pazar Keyfi
Bu sabah saat 10:30 civarında uyandım. Eşim kahvaltı hazırlarken İstanbul'da yaşayan ablamla Skype'ta konuştuk. Bana azman yavrusu kedisi Mia'yı gösterdi. Ne zamandır biz de bir ev hayvanı edinmek istiyoruz; ama oturduğumuz apartman buna izin vermiyor. Önümüzdeki yıl Cambridge'e taşınınca bir köpek alacağız; Avustralya teriyeri. Bu cins köpekler hem çok insan canlısılar hem de çok az tüy döküyorlar. Eğitimleri de oldukça kolaymış. Dört gözle bekliyorum onu eve getireceğimiz günü. Her neyse, ablamla konuştuktan sonra bir süre evde oyalandım. Dün akşamki ziyafetin ardından bir süre bir şey yiyemem diye düşünüyordum ki kahvaltı sonarsı tekrar karnım acıktı. Eşimle bir cafede çalışmaya karar verdik. Hazır çıkmışken de bir şeyler atıştırırız diye düşündük. Kahvesine hayran olduğumuz bir yer var (haha, Seattle'da olunca kahvesine hayran olunan birçok yer oluyor gerçi), adı Stumptown; oraya gitmeye karar verdik. Bu arada eğer nedir bu Stamptown'ın olayı diyorsanız buyurun kendiniz görün: http://www.stumptowncoffee.com/
Burası oldukça küçük bir yer. Biz gittiğimizde oturacak yer bulamadık.
Yer bulamadığımız için biraz daha uzaktaki başka bir cafeye gittik. Buranın adı Cafe Presse. Daha önce hiç görmemiştik burasını. Gidip oturduk. Ders çalışmak için çok uygun. Ücretsiz internet var. Üstelik yemek de servis ediyorlar. Presse'i merak ediyorsanız buyurun http://www.cafepresseseattle.com/. Kendimize hakim olamayarak meyve ve cevizle servis ettikleri erimiş peyniri ve ardından çok yoğun kıvamlı (neredeyse puding gibi) sıcak çikolatayı midemize indirdikten sonra bir güzel çalıştık. Sunumumun bir kısmını bitirebildim. Sunacağım makaleyi tekrar okudum. Keşke hiç bitmese bugün diyorum. Hava da çok sıcaktı bugün. Böyle bir günün ardından yarın okula gidecek olmak çok da rahatsız etmiyor beni.
Umarım haftanın gerisi de en az bugün kadar güzel geçer.
Saturday, February 27, 2010
Günlerin Getirdiği
Ne zamandır elim gitmiyordu klavyeye. Bir-iki kere oturdum bilgisayarın başına yazayım diye; ama elim boş döndüm ekranın başından. Bugün de yine verimsiz bir gün olacak diye korkuyorum. Son iki haftadır olimpiyat oyunlarını seyredip kendime gaz vermeye çalıştım spor salonuna gitmek için. Eve her gelişimde yorgun olduğumu bahane ederek gitmedim. Dün, daha bir ay önce üzerimde bol duran bir pantolonumun daraldığını görünce artık elim kolum bağlı duramam diye düşündüm. Bu yazıyı bitirdikten sonra gidip biraz egzersiz yapmak istiyorum. Üyesi olduğum spor salonunun bir eğitmen paketi var. Onu almayı düşünüyorum. Eğer spor salonunda beni bekleyen biri olursa tembellik edemem diye düşündüm. Umarım aklımı başıma toplar kalkarım oturduğum yerden.
Yazmadığım haftalarda hayatımda yeni hiçbir şey olmadı. Sadece bu yaz Almanya'da verilecek Computational Vision dersine baş vurmaya karar verdim. Ağustosun 29'undan eylülün 10'una kadar sürecek. Eğer kabul edilirsem benim için çok güzel bir deneyim olacak. Mastır yaptığım zamanlara geri dönmüşüm gibi hissedeceğim. Bilmeyenler için söyleyeyim, Bilişsel Psikoloji mastırımı Leiden Universitesi'nde (Hollanda) yaptım. Hem belki Hollanda'daki arkadaşlarımı ziyaret etme imkanı da bulurum.
Son bir haftadır harıl harıl önümüzdeki perşembe yapacağım sunuma hazırlanıyorum. Sunacağım makale, görsel uyaranların beyinde ilk analiz edildiği yerlerden biri olan V4'teki nöronlarla yapılan bir çalışmayı anlatıyor. Kısaca açıklamaya çalışacağım. Bu tip nöron çalışmaları makak ya da rhesus denilen maymunlarla yapılıyor. Bu maymunların beyinlerine elektrot sokup, ya bir tane ya da bir grup nöronun nasıl aktif hale geldiğini (action potential) kaydediyorlar. Şu zamana kadar yapılan deneyler, V4'te bulunan nöronların, maymun uyarana odaklanınca daha da çok aktif olduklarını gösteriyor. Sunum yapacağım makale, bu nöronların hareketlerinin nasıl maymunun gözle görülür davranışlarına döndüğünü anlatıyor. Çok fazla ayrıntıya girmiyorum; çünkü konuyu tam olarak anlatmam çok uzun sürer; ama ilgilenenler varsa daha fazla bilgi verebilirim konu hakkında. Her neyse, bu hafta sonu Power Point gösterisi hazırlamam da gerekiyor. Yapacak çok iş var hala.
Bu kadar çalışmanın yanında kendime eğlence için de zaman ayırmaya çalışıyorum. Dün akşam bir arkadaşla bir şeyler içmeye gittik Seattle'ın belki de en meşhur bar mekanı Belltown'da. Bu akşam da eşimin ve benim en sevdiğimiz restoranlardan biri olan Coastal Kitchen'a gideceğiz. Burası bizim oturduğumuz yere çok yakın, mutfağını her üç ayda değiştiren bir yer. Şu aralar ne tür yemekler yapıyorlar bilmiyorum; ama yakın geçmişte Tunus, Bask, Şili ve Küba yemekleri yapıyorlardı. Adından da anlaşılacağı gibi deniz ürünlerine ağırlik veriyorlar. Sabırsızlıkla akşam olmasını bekliyorum.
Yazmadığım haftalarda hayatımda yeni hiçbir şey olmadı. Sadece bu yaz Almanya'da verilecek Computational Vision dersine baş vurmaya karar verdim. Ağustosun 29'undan eylülün 10'una kadar sürecek. Eğer kabul edilirsem benim için çok güzel bir deneyim olacak. Mastır yaptığım zamanlara geri dönmüşüm gibi hissedeceğim. Bilmeyenler için söyleyeyim, Bilişsel Psikoloji mastırımı Leiden Universitesi'nde (Hollanda) yaptım. Hem belki Hollanda'daki arkadaşlarımı ziyaret etme imkanı da bulurum.
Son bir haftadır harıl harıl önümüzdeki perşembe yapacağım sunuma hazırlanıyorum. Sunacağım makale, görsel uyaranların beyinde ilk analiz edildiği yerlerden biri olan V4'teki nöronlarla yapılan bir çalışmayı anlatıyor. Kısaca açıklamaya çalışacağım. Bu tip nöron çalışmaları makak ya da rhesus denilen maymunlarla yapılıyor. Bu maymunların beyinlerine elektrot sokup, ya bir tane ya da bir grup nöronun nasıl aktif hale geldiğini (action potential) kaydediyorlar. Şu zamana kadar yapılan deneyler, V4'te bulunan nöronların, maymun uyarana odaklanınca daha da çok aktif olduklarını gösteriyor. Sunum yapacağım makale, bu nöronların hareketlerinin nasıl maymunun gözle görülür davranışlarına döndüğünü anlatıyor. Çok fazla ayrıntıya girmiyorum; çünkü konuyu tam olarak anlatmam çok uzun sürer; ama ilgilenenler varsa daha fazla bilgi verebilirim konu hakkında. Her neyse, bu hafta sonu Power Point gösterisi hazırlamam da gerekiyor. Yapacak çok iş var hala.
Bu kadar çalışmanın yanında kendime eğlence için de zaman ayırmaya çalışıyorum. Dün akşam bir arkadaşla bir şeyler içmeye gittik Seattle'ın belki de en meşhur bar mekanı Belltown'da. Bu akşam da eşimin ve benim en sevdiğimiz restoranlardan biri olan Coastal Kitchen'a gideceğiz. Burası bizim oturduğumuz yere çok yakın, mutfağını her üç ayda değiştiren bir yer. Şu aralar ne tür yemekler yapıyorlar bilmiyorum; ama yakın geçmişte Tunus, Bask, Şili ve Küba yemekleri yapıyorlardı. Adından da anlaşılacağı gibi deniz ürünlerine ağırlik veriyorlar. Sabırsızlıkla akşam olmasını bekliyorum.
Sunday, February 7, 2010
Hafta Sonu Taneleri
Upuzun bir haftanın sonunda yine cumartesi geldi çattı, iyi de etti. Bizimkilerle Skype'ta konuştuktan sonra B&O'ya kahvaltıya gittik. B&O benim evimden bir blok ötede bir Fransız/Cezayir kafesi/restoranı/barı. Klasik siparişimi verdikten sonra düşünmeye başladım bugünü ne yaparak geçirsem diye. Bir yanım çalışmalısın dedi. Bir yanım eğer dinlenmezsen önümüzdeki hafta daha da yorgun olacaksın dedi. Bir yanım neden yeni bir dil öğrenmeye başlamıyorsun dedi. Bir yanım otur bütün gün roman oku dedi. Bir yanım başladığın örgüyü bitir dedi. Kaç tane yanım olduğuna şaştım. En sonunda örgü ve kitapta karar kıldım. Günümün yarısını örgü örerek diğer yarısını kitap okuyarak geçirdim. Çok iyi geldi. Temiz havada derin derin nefes alıyormuşum gibiydi. Keşke her günümü gönlümden geçeni yaparak geçirebilsem.
Kısa da olsa aklımı boşaltıp biraz dinlenebildiğim için akşam arkadaşlarla yemeğe gitmenin iyi bir fikir olduğuna karar verdik ve International District'teki adını hatırlamadığım Cajun Crawfish restoranına gittik. Cajun sosu çok lezzetli; fakat crawfish dedikleri deniz böceğinin 1 cm'den biraz büyük etini yemek icin bu kadar zahmete değer mi sorusu aklımdan geçmedi değil. Yine de çok lezzetliydi. Ayrıca çok iyi vakit geçirdim.
Şimdi de pazar günümün gerisini nasıl geçirsem diye düşünüyorum. Aklımda Almanca çalışmak var; ama bir yandan da kitap çevirime geri mi dönsem diyorum. Bu hafta sonları hiçbir zaman yeterli değil ki! Yedi gün hafta içi, yedi gün hafta sonu olsa daha üretken olurduk eminim, hem işte hem özel hayatımızda.
Kısa da olsa aklımı boşaltıp biraz dinlenebildiğim için akşam arkadaşlarla yemeğe gitmenin iyi bir fikir olduğuna karar verdik ve International District'teki adını hatırlamadığım Cajun Crawfish restoranına gittik. Cajun sosu çok lezzetli; fakat crawfish dedikleri deniz böceğinin 1 cm'den biraz büyük etini yemek icin bu kadar zahmete değer mi sorusu aklımdan geçmedi değil. Yine de çok lezzetliydi. Ayrıca çok iyi vakit geçirdim.
Şimdi de pazar günümün gerisini nasıl geçirsem diye düşünüyorum. Aklımda Almanca çalışmak var; ama bir yandan da kitap çevirime geri mi dönsem diyorum. Bu hafta sonları hiçbir zaman yeterli değil ki! Yedi gün hafta içi, yedi gün hafta sonu olsa daha üretken olurduk eminim, hem işte hem özel hayatımızda.
Subscribe to:
Posts (Atom)